SURİYE’NİN ÖZGÜRLÜĞÜ FİLİSTİNDEN GEÇTİ, ÇÜNKÜ ZULÜM İÇİN HİÇBİR HAKLI SEBEP OLAMAZ

Tuzak kurdular, Allah da onların tuzaklarını bozdu. Evet, Allah en iyi tuzak bozucudur! Al-i İmrân, 54.

Suriyeli kardeşlerimin elli yıldır zulüm gördükleri rejimden özgürlüklerine kavuştukları şu günlerdeki sevinçlerini paylaşıyorum. Nihayetinde evine dönen, kimi zaman onlarca yıl kaldığı hapishaneden kurtulan, yıllar sonra kardeşiyle bir araya gelen Suriyeli kardeşlerimin sevinç ve neşesini paylaşıyorum. 

Sırf iktidarda kalabilmek uğruna seksenli yıllardan itibaren 2011’e kadar kendi halkına bombalar yağdırmakta hiçbir şekilde tereddüt etmeyen, 2011’den daha düne kadar da acımasız bir savaş yürüten despot, ahlaksız ve suçlu rejim düştü.

Bu rejimi destekleyenlere her zaman, ne sebeple olursa olsun, hiçbir bahanenin bu boyuttaki bir zulmü haklı çıkaramayacağını Filistin halkının davasını açıkça belirterek söyledim.

Filistin meselesini sürekli gündeme getirmek samimi değil. Filistin meselesi müslümanların kalbinde bir yara. Kendilerini baasçı, sosyalist, Amerikan yanlısı olarak tanımlayan Arap rejimleri ve Sevgili Peygamberimizin (sas) soyundan geldiklerini iddia eden sünni monarşiler askeri güçlerini kendi halklarını baskılamaktan ve İsrail devletinin devamını garantilemekten başka bir şey yapmadılar. Bu yüzden Filistin’in özgürleşmesi tiranlardan kurtulmaktan geçiyor.

Bu arada Filistin, Suriye’yi özgürleştirdi. 7 Ekim’deki eylem kimsenin öngöremeyeceği bir etki oluşturdu. Bu yüzden mümin derinliği kavranamayan ilahi iradeyi denkleme dahil eder ve başarı ihtimali yokmuş gibi göründüğünde dahi zulmün ortadan kalkması için kendi savaşını sürdürmeye devam eder. Bu alınması gereken büyük bir derstir.

Suriye savaşında her türden araçsallaştırma mevcuttu. Suriyeliler üzerinden jeopolitik çıkar çatışmaları, Esad’ı devirmek isteyenler, İran’ı, dolayısıyla Rusya’yı hedef alanlar en kötü fanatikleri silahlandırmada tereddüt etmediler ve böylece Suriyelilerin meşru olan isteklerine leke sürüldü.

Bugün HTŞ konuşuluyor fakat rejim muhalifleri birçok farklı gruptan meydana geliyor. Bu gruplar bütün muhalifler katil olarak adlandırılsın diye medya tarafından unutturulmuştur.

Anladığım kadarıyla olan biten ne varsa, HTŞ ile ilgili olarak da, yalnızca teknik ve askeri destek değil, aynı zamanda Şam’a doğru ilerleyen güçlere belirli bir siyasi-dini yönlendirme ile şekil veren Türk yönetimi çok önemli bir rol oynamaktadır.

Zararlı unsurların temizlenmesine yönelik büyük bir operasyon gerçekleştirildi ve uzun vadede sahada özellikle kendi toprakları ve halkı için mücadele eden Suriyeliler kaldı. Ayrıca fetih durumunda azınlıklara karşı dini yaklaşımın orta yol ve peygamber örneğine dayalı olduğu görülmektedir.

Gelecekle ilgili hala birçok belirsizlik var. Her zaman olayları oldukları gibi görmek için komploculuğa ve mezhepsel olarak bu ya da şu halkın şeytanlaştırılması eğilimine düşmeden entelektüel dürüstlüğü sürdürerek yüzeysel heyecanlardan ve olaylara siyah beyaz bakan bir anlayıştan kaçınmak gerekir.

Hz. Ömer halife olduğunda, ‘Allah’a ve Peygamberine itaat ettiğim sürece bana itaat edin. Eğer doğruluktan uzaklaştığımı görürseniz beni düzeltin’ dedi. Kalabalığın arasından bir adam ayağa kalkıp, ‘Eğer doğruluktan uzaklaştığını görürsek seni kılıçlarımızla da olsa düzeltiriz’ diye cevap verdi. Hz. Ömer de Allah’a, ‘Beni kılıçları ile de olsa düzeltecek bir ümmete emir ettin’ diye şükretti. O yüzden bu durum Hz. Ömer (ra) için geçerliyse Suriye’nin sorumluluğunu taşıyacak olanlar için de geçerlidir.

Maalesef müslümanlar çoğu zaman farklılıkları sebebiyle ve mezhepçiliği istismar eden batılı ve bölgesel güçlerin çıkarlarının insafına kalmış durumdalar. Biz bu durumu ne kadar erken aşabilirsek kendi kaderimizin tayinini o kadar erken elimize alabiliriz.